Bugün başlayan ve 24 Ağustos’a kadar sürecek olan zirve, Güney Afrika’nın Johannesburg kentinin hemen dışında yer alan gösterişli bir bankacılık bölgesi olan Sandton’da yapılıyor.
Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşan BRICS birliği, küresel meselelerde Batı’nın hakimiyetine meydan okuma isteğiyle bir araya gelen bir grup.
2006 yılında dört ülkenin bir araya gelmesiyle oluşturulan BRIC, 2010 yılında Güney Afrika’nın katılımıyla BRICS halini aldı.
Bugün onlarca ülke gruba katılmak için sıraya giriyor.
Perşembe gününe kadar devam eden zirvede bugünlerde ciddi bir rahatlama söz konusu.
Bunun nedeni Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in zirveye uzaktan katılma kararı alması.
Eğer Putin gelmekte ısrar etseydi, Güney Afrika’nın Ukrayna’da işlendiği iddia edilen savaş suçları nedeniyle Rusya liderini tutuklama yönündeki uluslararası yükümlülüğünü yerine getirip getirmeyeceği konusundaki tutumunu netleştirmesi gerekecekti.
Putin’in kararından sonra Güney Afrikalı yetkililer, zirveye ev sahipliği yapmanın tadını çıkarmaya odaklanıyor.
Bazıları, bu coşkunun Güney Afrika’nın Batı’dan ne kadar uzaklaştığını gösterdiğini düşünüyor.
Ülke hızlı ve kararlı bir şekilde Çin’in ve kısmen Rusya’nın yörüngesine doğru ilerliyor.
Güney Afrika’nın huzursuzluğu
Yakın zamanda BRICS dışişleri bakanlarının Cape Town’daki zirve öncesi buluşması sırasında düzenlenen basın toplantısında bir Rus gazeteci bana döndü ve “[Batı’daki] insan hakları cennetinizi koruyabilirsiniz. Biz dünyayı yeniden yaratıyoruz” dedi.
BRICS hala çok yeni bir oluşum olsa da bazı çevrelerde gerçek ve oldukça yıkıcı bir enerji ve heyecan duygusu yaratmayı başarıyor.
Güney Afrika hükümeti tarafından düzenlenen bir dış politika çalıştayına katılan bir meslektaşım, geleceğin Çin olduğu ve Batı’nın düşüşte olduğu konusunda büyük bir fikir birliğinin olduğunu söyledi.
İşte tam bu noktada Güney Afrika’nın huzursuzluğu devreye giriyor.
Zengin bir iş insanı olan Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa, ülkenin Covid-19’dan çok olumsuz etkilendiğinin, dünyanın en yüksek işsizlik ve eşitsizlik seviyesiyle boğuştuğunun ve olası bir krizden kaçınmak için daha fazla yabancı yatırıma ihtiyaç duyduğunun farkında.
Rusya kesinlikle bu sorunlara çözüm değil. Moskova’nın Güney Afrika ile ticari ilişkisi neredeyse yok denecek kadar az.
Çin giderek daha önemli bir oyuncu haline geliyor ama yine de Avrupa Birliği (AB) ve ABD ile uzun süredir devam eden ticaret ve yatırımların gölgesinde kalıyor.
Peki Güney Afrika, derin ekonomik belirsizliğin olduğu bir dönemde neden Batı’yla olan kilit ilişkilerini tehlikeye atıyor?
Yorgun ve kararsız bir iktidar
Bu sorunun cevabı, en azından kısmen, ülkenin giderek daha yorgun ve kararsız hale gelen iktidar partisinde yatıyor gibi görünüyor.
30 yıldır iktidarda olan Afrika Ulusal Kongresi (ANC) ülkede iç çatışmalar, yolsuzluk ve idari kaosla mücadele ediyor.
Örneğin, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline Güney Afrika hükümetinin tutumu oldukça tutarsız.
Ülke işgali önce kınadı, sonra açıkça kınamayı reddetti, ardından NATO’yu suçladı ve Putin’i övdü, bir noktada kendisini barış sağlayıcı olarak ortaya attı,
Rus deniz tatbikatlarına ev sahipliği yaptı, Kremlin’in savaşa ilişkin sözlerini gelişigüzel tekrarladı, diğer taraftan bu tutumunu Washington’a açıklamak istedi.
- Güney Afrika neden Rusya ve Çin’le ortak tatbikat yapacak?
Güney Afrika’nın ABD’nin iddia ettiği gibi geçen yıl Rusya’ya silah satıp satmadığı da hala bilinmiyor.
Ramaphosa’nın Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden son derece rahatsız olduğuna ve kendisini çok kutuplu bir dünyanın bilge ve tarafsız bir savunucusu olarak göstermeye istekli olduğuna şüphe yok.
Ancak Ramaphosa’nın hükümetindeki ve partisindeki pek çok kişi, Moskova’nın apartheid karşıtı mücadele sırasındaki desteğine duyulan nostaljiyi ve ABD dış politikasına yönelik daha genel bir şüpheyi öne sürerek, Cumhurbaşkanı’nın bu duruşunu sürekli olarak baltalıyor.
Güney Afrika’nın bu tutarsızlıkları da tüm tarafları rahatsız ediyor ve ülkenin zayıf ve kararsız görünmesine neden oluyor.
Nelson Mandela’nın “gökkuşağı ülkesi” şu anda kesinlikle zor bir dönemden geçiyor.
Bazıları ülkenin yakında “başarısız bir devlet” haline gelebileceği uyarısında bulunuyor.
Rusya’nın etkisi
Öte yandan bu haftaki BRICS zirvesi, Kremlin’e çok daha stratejik ve etkili diplomasisini sergilemek için yararlı bir platform sağlayacak.
Ancak devamlı bölgeyi ziyaret eden Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov ve medya aracılığıyla Afrika kıtasında neredeyse 10 yıldır hiç varlığı olmamasına rağmen Moskova’nın kendisini “sömürgeci” Batı’ya karşı güvenilir bir alternatif olarak sunabilmesi son derece önemli.
Yoksulluk, iklim değişikliği, giderek gençleşen nüfus ve artan işsizlikle mücadele eden ülkelerde statükoya duyulan hayal kırıklığı birçok insanı yeni alternatiflere doğru itiyor.
Bu da şu soruyu beraberinde getiriyor: Batılı ülkeler Rusya’ya meydan okumak için ne yapıyor?
Elbette Afrika kıtası hakkında genelleme yapmak tehlikeli ve hükümetlerin yeniden canlanan bir Soğuk Savaş’ın piyonları olduğunu öne sürmek hem yanlış hem de saldırgan bir yaklaşım.
Ancak BRICS’in Batı versiyonu nerede sorusunu sormak mümkün.
Kalkınma projeleri, katı koşullar ve sayılı Afrikalı lider için özenle seçilmiş davetler, Fransa, İngiltere ve diğer eski sömürge güçlerinin kıtayı hala bir ortaktan ziyade yönetilmesi gereken yorucu bir kriz olarak gördüğü iddiasını yineliyor.
Bu tamamen doğru olmayabilir. Sonuçta Batılı ülkeler onlarca yıldır kıtada sağlık hizmetlerini, işletmeleri ve hükümetleri desteklemek için önemli miktarda enerji ve para ayırdı.
Ancak Batı ülkelerinin ordularının ve özellikle Fransız birliklerinin ve ABD’ye ait İHA’ların Nijer ve Somali gibi yerlerdeki rolü yoğun tepkilere yol açıyor.
Bu da BRICS’in alternatif vizyonunun neden kıtada ilgi gördüğünü ve birliğin neden bu hafta Sandton konferans salonlarında yüksek sesle ve kendinden emin bir şekilde kendisini savunacağını açıklamaya yardımcı olabilir.